20 Kasım’da Avrupa İnsan Hakları mahkemesi HDP eski eş genel başkanı ve cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğunun sona erdirilmesini yani tahliyesini istedi.
AİHM, Demirtaş’ın makul şüpheyle tutuklandığına ve sürenin gerekçesiz olarak uzun tutulduğuna hükmetti.
Belli başlı hukukçular ve Avrupa müktesebatına hakim isimler, tahliyenin derhal gerçekleşmesi konusunda birleşti. Fakat bu olmadı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, karar bize bağlamaz dedi.
Demirtaş’ın dosyasına bakan Ağır Ceza Mahkemesi, Demirtaş’ın avukatlarından 76 sayfalık AİHM kararının tercümesini istedi.
Ankara, siyasi açıklamalarla Avrupa’ya kafa tutarken, yargı ise oyalama yolunu seçti.
4 Kasım 2016’da Diyarbakır’daki evinde gözaltına alınan, ertesi gün tutuklanarak 1500 km ötede, Edirne cezaevine konulan Selahattin Demirtaş, AİHM kararına ilişkin ilk yorumunu, cezaevinden avukatları aracılığıyla yaptı.
Demirtaş’ın Twitter hesabından mesajları şöyle:
“Neden vergi öderiz? Devlet değimiz yapı eğitim, sağlık, güvenlik, ulaşım, iletişim ve tabii ki adalet hizmetlerini bize sunsun diye. Devlet bu hizmetleri sunarken hepimize eşit davranmak zorunda elbette. Bu hizmetler yürütülsün diye de geçici süreler için hükümetler seçeriz.
Devletin verdiği tüm hizmetler önemlidir ama bunlar arasında yargı hizmeti çok özgün ve özeldir. Yargının temel görevi, belli bir süre için görev verilen hükümetlerin hizmet verirken yurttaşlara haksızlık yapmasını ve yurttaşların birbirlerine haksızlık yapmalarını önlemektir.
Yargı görevini düzgün yapamazsa ortaya önce kaos, sonra da ağır hükümet zulümleri çıkar. Bu nedenle yargının bağımsız, tarafsız ve adil çalışacak şekilde güçlü olması çok önemlidir. Çünkü yargı hepimiz adına hükümeti de denetler ve bizi korur.
Peki yargı hükümeti denetleyemez, tam tersine hükümet yargıyı denetleyecek gücü ele geçirirse ne olur? Hiç uzatmayalım, faşizm olur onun adı. Tuz kokmuş olur. Toplumda adalete olan inanç çöker. Korku ve panik başlar. Hiç kimsenin güvenliği kalmaz.
Adalete olan inanç çökünce, başımıza bir şey geldiğinde sığınabileceğimiz tek bir merci bile olmadığından, “hükümete biat etmek dışında hiçbir şey güvenli değil” diye düşünmeye başlarız.
Önce ilkelerimizden, sonra inançlarımızdan, ardından düşüncelerimizden, son olarak da onurumuzdan vazgeçmek zorunda kalırız. Bu da bizi hiçleştirir ve mutsuz eder. Giderek toplum olmaktan çıkar, kalabalıklar sürüsüne dönüşürüz. Tabii, olup bitene itiraz etmezsek.
Kim itiraz edecek peki? Öncelikle onurlu yargıçlar, avukatlar, sen, ben, hepimiz. Yargıyı topluma karşı acımasızca ve silah gibi kullananlara yüksek sesle dur demek zorundayız. Biz dışarıda bunu yapıyorduk, içeriden yapmaya devam ediyoruz.
İşte AİHM kararı da, Türkiye’de gelinen aşamada durumun ne kadar vahim olduğuna dikkat çekiyor. Peki Hükümet bundan ders çıkarıp anlamaya çalışıyor mu? Hayır. Aksine, “bizi bağlamaz” diyebiliyor. Çünkü yargı gibi keskin bir kılıcı elinden bırakmak istemiyor.
Evet. Peki Hükümetin elindeki keskin kılıç sadece beni mi kesmek istiyor sizce? Milyonlarcanız kesildiniz zaten ve emin olun ki kesilmeyeniniz kalmayacak, sessiz kalınırsa.
Bu nedenle itiraz edin. Boyun eğmeyin. Korkmayın, bütün demokratik haklarınızı sonuna kadar kullanın. Önünüze sandık geldiğinde faşizme asla geçit vermeyin. Bunların yalanlarına inanmayın, tehditlerinden ürkmeyin. Dik durun, faşizm yenilecek. Emin olun yenilecek.”
**
Bu arada Demirtaş’ın partisi HDP’de yerel seçimler için aday belirleme çalışmaları sürüyor.
Bu arada Gazete Duvar’dan Nergis Demirkaya, HDP’de Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı için Demirtaş’ın adının konuşulduğunu yazdı.
Parti kulislerine dayandırılan habere göre Demirtaş hakkında verilmiş bir hapis cezası var, ancak bu kesinleşmediği için adaylığına engel bir durum yok.
Demirtaş, AİHM kararını değerlendirdiği haftalık Twitter mesaisinde bu konuya da açıklık getirdi:
“Benim Diyarbakır Büyükşehir Belediye başkan adaylığıma dair yorum, haber yapanlara teşekkür ediyorum ama böyle bir niyetim yok. Dışarıda bu görevleri yapabilecek binlerce arkadaşım var zaten.”
**
Halkların Demokratik Partisi, kayyım atanan büyükşehir ve il belediyelerini alma konusunda kararlı. Bu illere adaylar belirlenirken kayyım ihtimali dikkate alınacak, bu konuda özel çaba harcanacak. Van’da Celal Doğan, Diyarbakır’da Ahmet Türk gibi isimler üzerinde duruluyor.
**
Demirtaş’ın son tweet mesajı, tutuklu milletvekili Leyla Güven hakkındaydı:
“En önemlisi, demokrasi ve barış için tecride karşı bir milletvekili Diyarbakır Cezaevi’nde 19 gündür açlık grevi yapıyor. Talebi talebimizdir. Leyla Güven’e ses verin.”
**
Leyla Güven, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’nin Afrin bölgesine yönelik başlattığı Zeytin Dalı Harekâtı’na ilişkin paylaşımları nedeniyle 31 Ocak 2018’de tutuklanmıştı.
Leyla Güven, tutukluluğunda 6’ncı ayını doldurmadan, 24 Haziran 2018 seçimlerinde HDP’den Hakkari milletvekili seçildi. Dokunulmazlık kazandı. Hukuken derhal tahliye edilmesi gerekiyordu.
Seçimden 5 gün sonra Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi tahliyesine karar verdi. Ancak savcılık karara itiraz etti. Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesi, Güven’in tutukluluk halinin devamına karar verdi.
Tutuklu CHP Milletvekili Enis Berberoğlu tahliye edilirken, tutuklu milletvekili Leyla Güven’in tahliye edilmemesi tepkileri artırdı.
Olay bununla da kalmadı, Leyla Güven’e cezaevinde türkü söylediği görüş yasağı uygulanmaya başlandı.
7 Kasım’da Diyarbakır 9 Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmasına SEGBİS’le katılan Leyla Güven, adil bir yargılama yapılmadığını dile getirerek, süresiz dönüşümsüz açlık grevi eylemini başlattığını duyurdu.
Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde bulunan Güven, elleri kelepçelenerek ring aracıyla adliyeye getirilmek istenmiş, bunu kabul etmediği için adliyeye getirilememişti.
**
Dönelim Demirtaş cephesine…
Gazete Duvar’dan Özlem Akursu Çelik’in haberine göre,
AİHM’in verdiği karara rağmen serbest bırakılmayan Demirtaş’ın avukatı Mahsuni Karaman, İstinaf Mahkemesi’ne verdiği dilekçede, ‘siyasi erkin, yargı makamlarına emir ve talimat vermesinin anayasal suç olduğu’ hatırlatmasında bulundu.
Demirtaş’a, İstinaf Mahkemesi’nde bulunan dosyasından hüküm verilmesi yönünde gizli bir planın işlediğini söyleyen Karaman dilekçesinde, “İstinaf Mahkemesi’nin, dosyayı AİHM’in kararını açıklayacağı günden bir gün önce incelediğine” dikkat çekti.
Mahsuni Karaman, şöyle dedi:
“AİHM kararı uyarınca, müvekkil Demirtaş’ın, tutuklu yargılandığı dosyadan tahliye edilmesi zorunluluğuna karşılık, Sayın Demirtaş’ın Cezaevinden çıkmaması için formüller arandığı, bu formülün, Cumhurbaşkanının ‘hamlemizi yapar, işi bitiririz’ cümlesi ile somutlaştığı ve dosyanın geçirdiği olağandışı safahatın da bu konudaki kaygılarımızı teyit ettiğini üzülerek ifade etmek isteriz. Aslında aylar öncesinden farkındaydık böyle bir şey yapabileceklerini. AİHM kararı açıklanmadan da bu kaygımızı dile getirmiştim. Demirtaş’ın Ankara’daki son duruşmasında bu komplonun bir parçası olduklarını o heyetin yüzüne de söyledim. Bunun iki emaresi vardı, ilki, ana dosyada aynı mahiyette 17 suçlama (propaganda) birleştirilmesine rağmen İstanbul 26’ncı Ağır Ceza’daki bu dosyanın ayrı tutulmasıydı. İkinci emare ise alt sınırı bir yıl olan bir suçtan dolayı Demirtaş’a 4 yıl 8 ay ceza vermeleriydi. Bu ikisi bu işin matematik hesabının yapıldığının açık kanıtıdır. Sayın Demirtaş’ın buradaki 3 yıl 6 ay gibi bir infazı söz konusu olacak. Ana dosyadan yatmış olduğu 24 ayı mahsup ettiğimizde de yine bir yıl 5 ay gibi bir süre cezaevinde kalacak. Sayın Demirtaş’ı kalan bir buçuk yılda da bu şekilde hükümlü tutup sonra diğer dosyalardan kendisine ceza yağdırmayı düşünüyorlar. Tüm bunlar, AİHM’in kararında belirtmiş olduğu siyasi saik ve motivasyonla yapılıyor. Her şeyin farkındaydık ve nihayetinde geldiğimiz yer burası!”